Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağılması, 25 Aralık 1991 tarihinde SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov'un istifa etmesinin ardından Sovyetler Birliği'ni teşkil eden cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmalarıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin dağıldığı olaydır.
1980'li yılların sonuna gelindiğinde Sovyetler Birliği'nin batı bloku ile girdiği silahlanma yarışından mağlup bir şekilde ayrıldığı artık açıktı. Öyle ki bu amansız yarış Sovyetler'in ekonomisinde tamiri imkânsız büyük yaralar açmış, birliğin parçalanmasındaki en önemli unsuru oluşturmuştur.
Durdurulamayan bu parçalanma süreci, 1985 yılında Mihail Gorbaçov'un birliğin başkanı olmasıyla bu süreci durdurmak için yeni önlem paketleri ortaya atılmasına yol açmıştı. Temelde Glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden yapılandırma) olarak kendini gösteren bu politikalar bazı ekonomik, sosyal ve siyasal hakların verilmesi ve bu konularda daha esnek bir yönetim anlayışının benimsenmesi prensibini içeriyordu. Ancak bu politikalar zaten parçalanmakta olan birliği bir arada tutmaya yetmedi. Aksine, süreci hızlandırıcı etki yaptı. Glasnost ve Perestroyka'nın sağladığı özgürlük ortamından yararlanan tüm bastırılmış görüşler daha rahat çalışabilecekleri göreceli olarak liberal ortama kavuştular. Bu durumdan rahatsız olan ve Sovyetler'in eskisi gibi yönetilmesini savunan bazı generaller ve politbüro üyeleri Mihail Gorbaçov'a karşı darbe girişiminde bulundu. Boris Yeltsin tarafından engellendiği ileri sürülen bu darbe, birliğin birkaç ay içinde parçalanmasına yol açtı. Aralık 1991 yılında bir araya gelen Belarus, Ukrayna ve Rusya başkanları Sovyetler Birliğini fes ettiklerini ve bunun yerine Bağımsız Devletler Topluluğu'nun kurulduğunu karara bağladılar.
Böylelikle bu tarihten itibaren Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası değişmiştir. 1917'de temelleri atılan ve 1922'de kurulan Sovyetler Birliği'nin dağılması ve yeriniBağımsız Devletler Topluluğu (BDT)'na bırakması dönemin en önemli olaylarındandır.
Tarihi
1990 yılının ilk aylarında Sovyetler Birliği'nde Stalinizmden öteye, Leninizmden çıkışın somut adımları atıldı. 1990 şubat ayının kitlesel demokrasi yürüyüşleri,Gorbaçov'un bir yıl önce iddia ettiğinin tam tersini savunarak, SBKP'nin anayasa güvencesi altındaki öncü rolünü ve iktidar tekelini kaldırmaya girişmesi[1], Doğu Avrupa'da komünist partilerin hızla iktidardan uzaklaşmaları ve Doğu Almanya'nın Batı Almanya'yla birleşmesi, Sovyet tipi sosyalizmin hızla sonuna yaklaştığına işaret ediyordu. 1990'da "ikinci Şubat devrimi" olarak adlandırılan gelişmeler sonunda, Gorbaçov parti sosyalizminden devlet sosyalizmine geçebilmek için SBKP'nin seçme ve yasama yetkilerini seçilmiş kurullara ve referanduma devretme girişimini sürdürdü.[2] Şubat ayı Moskova ve Leningrad'da reform taraftarlarının büyük sokak gösterilerine şahit oldu. SBKP'den bağımsız partiler, işçi dernekleri ve cepheler hızla ortaya çıktılar. SBKP içinde de farklı kanatlar açıkça örgütlenmeye başladılar. Bu ortamda Gorbaçov, gerçek iktidarı SBKP'den devlet aygıtına devredebilecek bir başkanlık sistemi önerdi. Bu öneri, bir kişinin elinde aşırı yetki toplanmasının sonuçlarından ürken "demokratlar" ve özerklik ya da bağımsızlık arzulayan ulusal federasyonların tepkisiyle karşılaştı.[2]
1990 şubatından itibaren, perestroyka ve glasnost'un tutarsızlıklarını sık sık eleştirmekle beraber, Ligaçev'in önderliğini yaptığı muhafazakâr kanada karşı kendisini desteklemekten de geri durmayan reformistlerle Gorbaçov'un ilişkileri hızla bozuldu. 17 Mart'ta yapılan birlik referandumu esas desteğini kasaba, köyler ve Müslüman çoğunluklu cumhuriyetlerde buluyordu. Bunun ardından ikinci Gorbaçov dönemi olarak da adlandırılan, Şevardnadze, Şatalin, Abalkin, Afanasiev, Moskova Belediye BaşkanıYeltsin ve radikal-demokrat aydınların büyük bölümüyle ilişkileri koparıp, bir merkez partisi oluşturmak çabaları ağırlık kazandı.[3] 1990 yaz aylarında açıkça ortaya çıkan bu kopuşun doruk noktası, Dışişleri Bakanı Şevardnadze'nin 1990 aralık ayında "darbe tehlikesinin" altını çizerek istifa etmesi oldu. İktisadi planda reform konusunda çıkan anlaşmazlıklar ve özellikle "500 günlük plan" adıyla kabul edilip, birkaç ay içinde rafa kaldırılan Abalkin'in hızla serbest fiyat sistemine geçilmesini öngören reform planı ayrı bir anlaşmazlık konusuydu. İktisadi yaşamın hızla felce uğraması karşısında prestij ve popülaritesini büyük ölçüde yitiren Gorbaçov, böyle bir planın yaratacağı halk tepkisinden ürküyordu. Bu dönemde Gorbaçov'un en büyük destekçileri ABD ve Batı Avrupa ülkeleri yöneticileri ve kamuoyu ve uluslararası finans çevreleri oldu. Bu çevreler için Gorbaçov, Sovyetler Birliği'nin çökmesiyle ortaya çıkacak olan kaosu engelleyebilecek tek güç olarak algılanıyordu.[3] Aynı zamanda nükleer ve konvansiyonel silahların azaltılması konusunda da somut adımlar atılmaya devam edildi. 1990 yılları başında İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşan NATO-Varşova Paktı çatışması fiilen sona eriyordu.[3]
1990 yaz aylarından itibaren Gorbaçov'un yakın çevresini, devlet teknokrasisi olarak adlandırılan ve askeri sanayi sektöründe (VPK) yetişmiş teknokratlar almaya başladı.[1] Sovyet devlet iktidarının sancağı olan Ordu-KGB-SBKP üçlüsü arasında köprü görevi gören VPK teknokratlarının önde gelen isimlerinden Pavlov başbakanlığa geldi. Planlı ekonomiyi tedricen terk edip, güdümlü ekonomiye geçmeye çalışan bu kesimin temel kaygıları ulusal özerklik ve bağımsızlık arzularının hızla genişlediği Sovyetler Birliği'ni kurtarmak ve aynı zamanda devleti elde tutmaktı. 1991 yılı başından itibaren ordu ve KGB'nin bundan sonra SBKP'den değil, sadece hükümet ve devletten emir alması ilkesi benimsendi.
Baltık Cumhuriyetlerinin Bağımsızlık Talepleri
Ordu ve SBKP içinde Gorbaçov'u devreden çıkarıp otoriter, muhafazakâr bir yönetim oluşturmayı savunanlar, bunu ilk kez Sovyet ordusunun Vilnius'a yaptığı kanlı müdahale ile ifade ettiler. Bunun ardından Baltık Cumhuriyetlerindeki ayrılıkçı eğilimler daha da güçlendi ve üç cumhuriyetin parlamentoları birbirleri ardından bağımsızlıklarını ilan ettiler. Siyasal planda Çernobil olarak değerlendirilen Vilnius'a müdahale, Birliğin sonunu hızlandırdı. 1991 nisan ayında on beş cumhuriyetten sadece dokuzunun imzaladığı yeni "Egemen Devletler Birliği" antlaşmasının ömrü birkaç ay sürdü. Üye devletlerin istedikleri zaman federasyonu terk edebilecekleri belirtilen yeni birlik şartnamesiyle beraber, merkezi hükümet aldığı bir dizi kararla, pazar ekonomisine doğru gidişi frenleyip, yeniden sıkı bir merkezi denetim sistemi getirmeye çalıştı. Bu ise üretim ve özellikle dağıtım sisteminin daha da fazla felç olmasına yol açtı. Üretimin azalmasının yanında, fiyatlar ve dış borç hızla arttı. Buna tepki olarak Rusya federasyonunun başkanlığına seçilen Yeltsin ve Leningrad Belediye Başkanı Sobçak, merkezi otoritenin yetkilerini sınırlayıcı bir dizi önlem aldılar. SSCB'nin temel direğini oluşturan Rusya federasyonu üzerindeki idari denetimini kısmen kaybeden merkezi hükümetin ve onunla beraber Gorbaçov'un meşruiyet temeli giderek yok olmaya başladı. Gorbaçov yaz aylarında yeniden liberal kanada yakınlaşmaya çalıştı ve "9+1" olarak adlandırılan Yeni Birlik Anlaşması'nın 20 Ağustos'ta imzalanması için çaba gösterdi.
1991 Sovyet darbe girişimi
Sovyetler Birliği'nin ve onun temsil ettiği tüm idari ve ideolojik özelliklerin sonu, Sovyet ordusu, KGB ve SBKP'nin üst yöneticilerinden bir kısmının, "9+1" anlaşmasının imzalanmasından bir gün önce, 19 Ağustos 1991'de bir hükümet darbesiyle yönetime el koymaya teşebbüs etmeleriyle geldi. "Kamu Selamet Komitesi" adı altında, merkezini Kruçkov, Yazov ve Pugo, yani Ordu, KGB ve İçişleri Bakanlığı üçlüsünün oluşturduğu cunta, Gorbaçov'un direnişiyle karşılaştı. Ordu ve KGB içinde umdukları desteği bulamayan darbeciler, iki gün içinde tüm yönetimi kaybettiler. Askeri birliklerin bir kısmı Moskova ve Leningrad'da sokağa dökülen halkın yanında yer aldı.
Rusya federasyonunun meclis binasında darbeye karşı direndiğini açıklayan ve genel oyla seçilmiş Rusya federasyonu Cumhurbaşkanı Yeltsin, tüm idari ve askeri yetkilerin Rusya federasyonunda geçici olarak toplandığını ilan etti. Darbecilerin Kırım'da yazlık evinde kalmaya mecbur ettikleri Gorbaçov'un Moskova'ya dönmesini sağladı. Darbeci önderler tutuklanırken, Gorbaçov, SBKP Genel Sekreterliği'nden istifa etti. Ortaya çıkan iktidar boşluğunu hızla kendi şahsiyeti etrafında toplayan Yeltsin, SBKP'nin yasaklandığını ve partinin tüm malvarlığına el konduğunu ilân etti. Sovyetler Birliği'nin çeşitli kentlerinde halk Sovyet rejimini simgeleyen tarihi şahsiyetlerin heykellerini sökmeye başladı.
Dağılma[
Darbeyi izleyen birkaç ay içinde 1917 Ekim Devrimi'yle açılan tarih sayfası hızla son buldu. Sovyet önderlerinin isimlerini taşıyan kentler, Çarlık Rusyası sırasında taşıdıkları isimlere döndüler. Rusya Federasyonu orak-çekiçli bayrağı bırakıp beyaz-mavi- kırmızılı eski bayrağı benimsedi. Ardından Rusya federasyonu başta olmak üzere Sovyetler Birliği'ni oluşturan federasyonlar bağımsızlıklarını ilan ettiler. Gorbaçov'un 1985'de iş başına gelmesiyle başlayan süreç 1991 güz aylarındaSovyetler Birliği'nin tarihe karışmasıyla son buldu. Onun yerini Bağımsız Devletler Topluluğu adı altında geçici olarak birleşen, hem kendi aralarında hem kendi içlerinde ulusal-etnik çatışmaların hızla büyüdüğü büyük ölçüde bağımsız cumhuriyetler aldı.
Bağımsız Devletler Topluluğu[
Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) - 8 Aralık 1991 yılında Belovejskaya Puşşa'da Rusya, Ukraynave Beyaz Rusya Bağımsız Devletler Topluluğu'nun oluşturulması anlaşmasını imzalayarak Sovyetler Birliği'ne son verdiler. 21 Aralık 1991 yılında Baltık Devletleri ve Gürcistan hariç, tüm Sovyetler Birliği Cumhuriyetleri bu anlaşmayı imzaladılar. Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Sovyet ülkelerinin bundan böyle Bağımsız Devletler Topluluğu çatısı altında birleşmesiyle, SSCB'nin varlığı hukukî açıdan da son bulmuş oldu.
Comments
Post a Comment