Eski Türk panteonunda birçok tengriler bulunmuştur. İlk büyük Türk imparatorluğu devrinden sonra bu panteondaki tanrıların en büyüğü Gök Tanrı olduğuna inanılmıştır. Bu büyük Tanrı Türk hakan lığına giren bütün muhtelif uluslar için müşterek kült olmuştur. Yukarıda kaydettiğimiz veçhile Orta Asya’da devlet kuran sülâlelerin hepsinde Göktanrı kültünün bulunduğunu Çin kaynakları tesbit etmişlerdir. M.ö. II. asırda büyük imparatorluk kuran Hun Türklerinin Gök Tanrıya inandıklarına dair Çin kaynaklarında haberler vardır.
VI – VIII. yüzyıllarda Büyük Gök – Türk imparatorluğunun başında bulunan Türk sülâlesinin Gök Tanrı hakkındaki inanç ve telâkkileri epeyce gelişmiş ve olgunlaşmış olduğu bıraktıkları andaç -yazıtlardan anlaşılmaktadır. Bu yazıtlarda hakan ve beyleri, Türk milletine yaptığı iyilik ve yardımları için, Tanrıya içten gelen minnet ve şükranlarını ifade ediyorlar. Hakanları tahta çıkaran, Türklere zafer kazandıran, felâketlerden koruyan Türk tanrısı Gök – Tanrı’dır. Türklerin büyük başarılarından bahsederken hakan veya beyler daima ”tanrının inayeti ile”, “Tengri yarılkaduk üçün…” demeyi ihmal etmemişler. Dikkate değer ki bu yazıtların birçok yerinde “tanrı” adı tek başına, başka tanrılarla (yer – su, gök) karıştırılmadan, söylenmektedir (tengri il berigme tengri – Tanrı memleket verici Tanrı; tengri yarlıkaduk üçün… özümni ol tengri kağan olurttı – kendimi o Tanrı hakan tahtına oturttu; tengri anca demiş…. gibi). “Tanrı” adı bazan “yer”, “gök” ve bazan “yer su” ile beraber de zikrolunuyor (gök tengri, asrayagız yer…; tengri yer bulgakın üçün…; Türk tengrisi Türk iduk yer subı anca itmiş…; üze tengri asra yer yarlıkaduk üçün…). Ton-yokuk yazıtının bir yerinde tanrı ile beraber Umay, yer – su zikrolunuyor (tengri umay, yer – sub basafjerti). Gök Türk ve ilk Uygur hakanlığı devrinde maddî bir varlık tasavvur edilen “gök” ile onun sahibi olan ruh birbirinden ayırt edilmemiş olsa gerektir.
Gök Türk ve ilk Uygur yazıtlarında kuzey ormanlarında meydana gelen iptidaî şamanizm unsurları pek azdır, iptidaî şamanizmi andıran söz ve cümlelerin fikirlerini şairane ifade etmek için kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Meselâ, Bilge Hakan anasının çocuklarına karşı gösterdiği sevgi ve şefkatinden bahsederken anasını eski Türk dini tanrıları panteonuna dahil koruyucu ve merhametli dişi tanrıya benzeterek ”Umay gibi anam” diyor.
Tengri – Tanrı – Bir Tanrı – Allah
Manihaist ve budistlere ait metinlerde “tanrı (tengri)” adı Gök Türk metinlerindeki anlamiyle kullanılmakla beraber maddî varlık tasavvur edilen “tengri” (gök, sema) ayırt edilmektedir, maddî varlık sayılan “tengri” ekseriya ”kök = gök” kelimesiyle ifade edilmektedir (üze on kat kök).
X. yüzyılın ilk çeyreğinde Oğuzları tavsif eden îbn Fadlan Oğuzların “bir tanrı” dediklerini haber vermektedir. Onun anlattığına göre Oğuzlardan biri zorluk görür yahut hoşuna gitmeyen bir işle karşılaşırsa başını göğe kaldırarak “bir tanrı” diyor ki bir Allah demektir. Aynı müellifin Başkurt’ların dini hakkında verdiği malûmattan anlaşıldığına göre bu kavim on iki tanrıya ve bununla beraber en, büyük tanrının gökte bulunduğuna inanırlardı. Şüphe yoktur ki Oğuzların “bir tanrı” dedikleri tanrı ve Başkurtların gökteki büyük tanrıya inanmaları bugünkü Yakutların Ürüng Ar Toyun ve Altaylıların ülgen hakkındaki tasavvurlarından farklı olmamıştır.
Bugünkü şaman dualarının bazılarında “bu gökteki bir tanrı” (bu tengerede yangıs Kuday) diye hitap ediliyor. Bu şaman dua ve ilâhileri, “Gök Tanrı” kültünün çok eski çağlardanberi Türk boylarının diniyatında yerleşmiş olduğunu göstermektedir.
Kâşgârlı Mahmut “tengri” kelimesini şöyle izah ediyor:
“Tengri” Allahu azze ve celle… kâfirler göğe ”tengri” derler. Yine bu adamlar büyük bir dağ büyük bir ağaç gibi gözlerine ulu görünen her şeye tengri derler. Bu yüzden bu gibi şeylere yvjjünürler (secde ederler).
Yine bunlar bilgin kimseye tengri-Jcen derler. Bunların sapıklarından Allah’a sığınırız”.
Eski türkçede tengri kelimesi göze görünen gök ve ”Allah” anlamlarını ifade etmiştir. Şimdiki şamanistler nasıl ki bir dağı yahut bir ırmağı aynı zamanda bir ruh telâkki ediyorlarsa eski Türklerde göğü (semayı) öyle, yani maddî bir varlık sandıkları gök ile yüksek ve büyük bir ruhu – tanrıyı aynı şey telâkki etmişlerdir.
Eski türkçedeki tengri kelimesi bktgünkü muhtelif Türk lehçelerinde, her lehçenin fonetik özelliklerine göre, tengri, tengere, tingri, tangrı, tanrı, tangara, türe şekillerinde söylenir. Bugünkü şama-nist Türkler “tengri” kelimesini eski Türklerdeki anlamiyle kodlanırlar.
Buralarda bizdeki anlamiyle gök (sema) kelimesi yoktur. Altay kamları tengere-ye dua ederken “yüksekte bulunan büyük atamız tengere… yaratıkları yaratan tengere…Yıldızlarla dünyayı süsleyen tengere” diye hitap ederler. Yakutların eski destanlarında ve masallarında tangara kelimesi gök (sema) ve gök ruhu (tanrı) anlamını ifade ettiği anlaşılıyor ise de bugün bütün ruhlara, hattâ ruhları ve ölüleri temsil eden putlara da “tangara” denilmektedir.
Buralarda bizdeki anlamiyle gök (sema) kelimesi yoktur. Altay kamları tengere-ye dua ederken “yüksekte bulunan büyük atamız tengere… yaratıkları yaratan tengere…Yıldızlarla dünyayı süsleyen tengere” diye hitap ederler. Yakutların eski destanlarında ve masallarında tangara kelimesi gök (sema) ve gök ruhu (tanrı) anlamını ifade ettiği anlaşılıyor ise de bugün bütün ruhlara, hattâ ruhları ve ölüleri temsil eden putlara da “tangara” denilmektedir.
Eski Türkçede yukarıda bahsettiğimiz üzere, “ğöJc”(sema) ve “en büyük mıh” mefhumları tek bir kelime (“tengri”) ile ifade edilmiş, gök (mavi) kelimesi ise bunun sıfatı olarak kullanılmıştır, islâm dinini kabul eden Türkler “gök” kelimesini “sema”, “tengri” kelimesini de
“Allah” mefhumuna tahsis etmişlerdir. Eski Türkçede ”hava” anlamına gelen ,’kalık” (yahut “kalıg”) İslâmdan sonra “Göksema” anlamına kullanılmak istenmiş ise de tutunamamış, sonraları büsbütün unutulmuştur. Tanrı kelimesi yerine Oğuzların kullandıkları “Celep” yahut ”ça-lap” kelimesi her halde nesturî hıristiyanlar vasıtasiyle gelmiş yabancı bir kelime olsa gerektir. Dikkate değer ki Orhon yazıtlarında üstteki “göktanrı” Alttaki ”yağız yer’in her ikisi de yaradılmış (mahluk) olarak zikredilmektedir (üze gök tengri asra yağız yer kılındukta…).
“Allah” mefhumuna tahsis etmişlerdir. Eski Türkçede ”hava” anlamına gelen ,’kalık” (yahut “kalıg”) İslâmdan sonra “Göksema” anlamına kullanılmak istenmiş ise de tutunamamış, sonraları büsbütün unutulmuştur. Tanrı kelimesi yerine Oğuzların kullandıkları “Celep” yahut ”ça-lap” kelimesi her halde nesturî hıristiyanlar vasıtasiyle gelmiş yabancı bir kelime olsa gerektir. Dikkate değer ki Orhon yazıtlarında üstteki “göktanrı” Alttaki ”yağız yer’in her ikisi de yaradılmış (mahluk) olarak zikredilmektedir (üze gök tengri asra yağız yer kılındukta…).
“Tengri – tanrı” terimi bütün Altay uluslarında müşterektir. Tunguzca, Moğolca, Mançucada bu terimin kavramı da, söylenişi (telâffuzu) da aşağı yukarı aynıdır.
Comments
Post a Comment