Tarihte kurulan güçlü devletlerin çok üstün gayretli liderlerin sayesinde ve büyük bedellerin karşılığında ortaya çıktığını herkes bilir. Yüce Türk milleti, geçmişte bugünkü devletimizin temellerini atarken, gösterdiği cesaret ve harcamış olduğu kan ile bunu ispatlamıştır. Bir vakitler Türk milletini harekete geçiren önder kişileri ve bunların rolünü hiçbir zaman inkâr edemeyiz.Türk tarihinde zaman zaman bazı ailelerin, ara-sıra birkaç arkadaşın, bazan da kardeşlerin halkı en zor anlarında sırtlayarak, yükselttiklerini, düzlüğe çıkarttıklarını ve yeryüzünde layık oldukları itibarı kazandırdıklarını görürüz. İşte tarihimizde buna bir örnek olarak, yani iki kardeşin ülkeleri için yaptıkları fedakârlık açısından, Bumın ve İstemi Kaganları gösterebiliriz. Daha sonra onların torunları sayılan İl-teriş, Kapgan ve İl Çor Tigin kardeşler de böyledir. Çünkü bunlar da dağılmaya yüz tutmuş bir millet ile devleti yeniden atalarının töresince yükselttiler.
Kök Türklerin Börülüler (Aşina) ailesinin beyleri olan Bumın ve İstemi 552 yılı içerisinde, bir sürü meşakkatin ardından Asya’da Çin’den sonra önemli bir kuvvet durumunda bulunan Juan-juan devletini yerle-bir edip, tarihi Türk yurdu Ötüken’e sahip olmuşlar ve Orkun Irmağı kıyısında bağımsızlıklarını haykırarak; doğuda Kadırkan Yış’tan, batıda Temir Kapı’ya kadarki coğrafyada yaşayan Türk ve yabancı bütün kabilelerin başı olduklarını dört-bir tarafa bildirmişlerdi.
İşte bu oluşumdan sonra İstemi’nin ağabeyi olan Bumın devletin merkezinde kagan olarak yer almış (Bumın kagan olunca kendisine İl Kagan unvanı verilmiştir), kardeşi İstemi de (ki bu ismin manasının demir/ temirkelimesiyle irtibatı olduğunu sanıyoruz) batıdaki Türk boylarının, yani kalabalık On Ok Türklerinin idaresini üstlenmişti. Bumın, kagan unvanını taşırken, İstemi de yabgu diye anılıyordu. Yani veliaht oydu. Bumın’a herhangi bir şey olduğunda ülkenin başına o geçecekti. Türklerin bayrağını yeniden yükselten bu iki kardeşin yönetimi altına, zaten yıllardır bir başı-bozukluktan dolayı bunalan Türklerin aşağı-yukarı hepsi girmişlerdi. Bu birliğe belki sadece il (devlet)durumunda bulunan Ak Hunlar (yani Aparlar) dahil olmamışlardı, ama onların da uyumsuzluğuna bir süre sonra nihayet verilecekti. Başta Çin olmak üzere çevredeki büyük devletlerle de diplomatik ilişkiler kurulduktan itibaren, 552 senesinde İl Kagan (Bumın) fazla idarecilik yapamadan öldü. Kök Türk tarihinin meselelerinden birisi de, Bumın’ın ölümünden sonra devletin başına geçen kişinin kimliği hususundadır.
Kanaatimize göre, Orkun Yazıtları bugüne kadar dikkatlice incelenmediğinden, Bumın’ın ardından kaganlık vazifesini devr-alan şahıs olarak doğrudan onun büyük oğlu gösterilmektedir. Halbuki kitabelere baktığımızda bunun böyle olmadığı anlaşılır. Kök Türk Yazıtlarında Bumın’ın ölüm haberi ve onun cenaze merasimini anlatan cümlelerin peşinden gelen; anta kisre inisi kagan bolmış (Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Doğu, 5; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu, 5), yani “ondan sonra küçük kardeşi kagan olmuş” diye verilen açıklama, Bumın’ın yerine İstemi’nin kaganlık makamına çıktığına işaret etmektedir. Zaten yazıtların başında, Türk Yaradılış Destanı anlatılırken İstemi’den de kagan diye söz edilmesi bu iddiayı kuvvetlendirmektedir. Fakat İstemi’nin kaganlığı Çin yıllıklarında geçmese de, bizim için önemli olan Kök Türk Kitableridir. Bunun da sebebi onun bu görevde çok uzun süre kalmayışıdır. Belki de çok kısa bir müddet tahta oturduğundan Çinliler bunu hesaba katmadılar.
O, büyük bir fazilet örneği sergileyerek ağabeyinin cenazesine, Kök Türk Yazıtlarında da anlatılan Altun Yış’daki karargâhından gelmiş, muhtemelen de kendisine duyulan saygıdan dolayı yeğenleri bir süre, en azından babalarının üzüntüleri geçene kadar onun vazifede bulunmasını istemişlerdir. Bu sırada Kök Türk Kaganlığı yeni kurulmuş bir siyasi teşekküldür. Baştaki kaganın ölmesi, Bumın’ın çocuklarının devlet idaresindeki tecrübesizliği, daha henüz tesis edilmiş bu birliğin dağılmasına yol açabilirdi. Ama İstemi, herhalde aksakalların da onayıyla kısa bir zaman için de olsa, devletin yönetimini üstlendi ve daha sonra ortalık yatışınca, batıdaki On Ok boylarını idare etmek üzere merkezine döndü. İli Nehri ve Talas Irmağı bölgeleriyle, Sır Derya’nın kuzey-doğu taraflarını tamamıyla ele geçiren İstemi, dileseydi kaganlık tahtından ayrılmazdı, ancak o da biliyordu ki böyle bir durum yeğenleriyle arasının açılmasına, Türk halkının yıllar sonra bulduğu huzuru kaybetmesine sebep olabilirdi. İşte bu bakımdan İstemi Yabgu büyük bir devlet adamı kişiliği ortaya koymuştur.
İstemi’nin Kök Türkçe belgelerin ışığında öğrendiğimiz bu kısa süreli kaganlığının ardından, devletin başına Bumın’ın büyük oğlu Kara Kagan’ın geçtiğini biliyoruz. Kara Kagan da fazla yaşamadı ve yerine 553 yılında, yine Türk tarihinde büyük bir iz bırakmış olan kardeşi Mo-kan tahta çıktı. O, babası ve ağabeyi zamanında başlatılan işleri devam ettirdi ve Kök Türk Kaganlığının faaliyetlerini batıya yöneltti. Ancak, batı olaylarında Mo-kan’dan daha çok amcası İstemi Yabgu’nun rolü vardır. Bu sırada Türkistan’da, yeni kurulan Kök Türk Kaganlığının rakibi durumunda olan Ak Hun Devleti bulunuyordu.
Asya’daki Türk-Hun Devletinin bir başka mirasçısı olan Ak Hunlar (Avarlar) Börülüleri fazla ciddiyete almadılar ve bunun cezasını da az sonra çektiler. Ak Hunlarla savaş zaten kaçınılmazdı, ama buna bir gerekçe lazımdı. Onun sebebi de, Doğu-Batı ülkeleri arasında önemli bir yer işgal eden İpek Yolu güzergahını
ele geçirmek oldu. Bu zamana kadar Asya’nın ipek ticareti aşağı-yukarı Ak Hunların kontrolünde sayılırdı. Fakat Juan-juanların Kök Türkler tarafından ortadan kaldırılmasıyla mevcut dengeler bozuldu. Kök Türk Kaganlığının iktisadi refahı için bu yol herne surette olursa olsun hakimiyet altına sokulmak zorundaydı. Onlar da biliyorlardı ki, bir devlet sadece savaş gelirleriyle ayakta duramazdı. Orkun Kitabelerinde açıkça Türk kaganının vazifelerinden birisi olarak, halkın karnını doyurmak, ekonomiyi düzeltmek gösterilir.
Ak Hunlar (Avarlar) herşeye rağmen dişli bir rakipti. Belki tarihi görevlerini tamamlamışlardı, ama öyle kolay kolay pes etmeye niyetleri yoktu. Buna bağlı olarak İstemi Yabgu’nun Ak Hunlara karşı Sasanilerle bir andlaşma yaptığını ve hatta aradaki ilişkileri sıklaştırmak için kızını da Sasani şahı Anuşirvan’a verdiğini görüyoruz. Daha, açıkgöz Sasaniler harekete geçmemişlerdi ki, Kök Türk orduları Maveraünnehir’de Ak Hun topraklarını zaptetmeye başladılar. Ak Hun Devleti tamamen dağıtıldı, böylece onlar tarihe karışmış oldular. Fakat Ak Hunlara ait toprakların paylaşımı hususunda bu kez de Kök Türklerle, Sasaniler arasında bir anlaşmazlık meydana geldi. O kadar çok şey haketmeyen Şah Anuşirvan, bu durumdan birtürlü memnun olmuyor, daha çok toprak talebinde bulunuyordu.
Elbette ki, Ak Hunların yok olmasıyla yeni sınırlar ortaya çıktı. Hem Kök Türkler, hem de Sasaniler topraklarını genişletmişlerdi. Bu suretle Asya’nın tüccar kavimlerinden biri olan Sogdlar, Kök Türklerin de tebası oldular, ancak onlar Sasaniler tarafından rahatsız ediliyorlardı. Sogdlar kendi ticaretlerini korkusuz ve rahatça yapmak istiyorlardı. Ne bir devlet kurma, ne de ortak olma gibi bir düşünceleri vardı. Sasaniler bu alış-verişe engel olunca, onlar da Kök Türk Kaganlığına vaziyeti şikayette bulundular. Esasında bu tüccarlar herkes için gerekliydi. Bu yüzden İstemi Yabgu, Maniakh adlı Sogdlu bir elçiyi İran’a yolladı. Kök Türklerin bu sefiri, yanında bazı değerli hediyeleri de Sasani şahına götürmüştü. Anuşirvan ona kıymet vermediğini göstermek için elçinin getirdiği değerli kumaşları ve halıları gözleri önünde yaktırdı. Farslar için bu bir hataydı.
Ama, İstemi çocukça davranmayarak, bu olaydan sonra da İran’a elçiler gönderdi. Çünkü konuşarak bazı şeyleri halledeceğini düşündü. Anuşirvan ise, daha da ileri gitti; Türk elçilerden bazılarını zehirletti. Bundan kurtulanlar da durumu Kök Türk Devletinin ikinci adamına bildirdiler. Tabi ki, bütün bu olanlardan sonra İranlılarla savaş hali kaçınılmaz hale geldi.
Ama, İstemi çocukça davranmayarak, bu olaydan sonra da İran’a elçiler gönderdi. Çünkü konuşarak bazı şeyleri halledeceğini düşündü. Anuşirvan ise, daha da ileri gitti; Türk elçilerden bazılarını zehirletti. Bundan kurtulanlar da durumu Kök Türk Devletinin ikinci adamına bildirdiler. Tabi ki, bütün bu olanlardan sonra İranlılarla savaş hali kaçınılmaz hale geldi.
İstemi Yabgu, yeğeni Mo-kan’dan da onay alıp, bu kez İran’a karşı Bizans ile bir ittifak yapma teşebbüsünde bulundu. Çünkü İran’a batıdan açılacak bir cephe, pekçok bakımdan onun işini kolaylaştıracaktı. Bu elçilik heyetinin başında da Sasanilere yollanan Türk ve Sogdlu memurlar yer aldı. Onlar beraberlerinde İstemi’nin Kök Türk harfleriyle yazdığı bir mektubu Bizansimparatoruna takdim ettiler. Bu hadise, bazı araştırmacılar tarafından tarihte Orta Asya’dan Bizans’a giden ilk resmî heyet olarak da görülür.
İpek yolu meselesi, Kök Türkler kadar Bizanslıları da ilgilendirdiği için, Türk elçilerine çok fazla yakınlık gösterildi. Çünkü Yeni Roma yahut da Bizans, hem Doğunun hem de Batının bir nev’i başlangıç noktasındaydı. Dünyanın bir yanından öbür tarafına gidecek bütün malların geçiş noktasıydı. Pekçok değerli emtia doğudan, Çin’den veya Hint’ten gemilerle ya da kara yolu ile İran’a ulaştıktan sonra, burada onlar Sasani kervanlarına aktarılıyor ve Bizans’a kadar ulaşıyorlardı. İmparator bu arada elçilere Türkler hakkında bir sürü şey sordu. Türkler de başta kendilerinden kaçan Avarların sayısı olmak üzere bazı konularda Doğu Romalılardan bilgiler aldılar. Bizans imparatoru II. Justinos ve Türkler arasında varılan antlaşmada, Bizans’a vukubulan herhangi bir hücumda Kök Türklerin onlara yardımda bulunacaklarına dair, “ellerini göğe kaldırarak yemin ettiler”. Yapılan ittifakı onaylamak için Bizanslılar da, karşılık olarak Klikyalı Zemarkhos başkanlığındaki bir heyetin Kök Türk ülkesine gitmesini uygun gördüler.
Zemarkhos’un önderliğindeki Bizans elçilik heyeti 568 yılında yola çıktı. Zemarkhos, İstemi Yabgu tarafından Ek Tag’daki merkezinde çok hoş bir şekilde kabûl edildi. Kendisine türlü yiyecekler ve milli Türk içkisi kımız ikram olundu. Sefir, Bizans imparatorunun iyi dileklerini ve dostluk düşüncelerini iletti. Türk yabgusu ile Bizans elçileri arasında Sasanilere karşı bir ittifak meydana getirildi. Yabgu ve elçi Talas’a doğru yola çıktılar. O, buradan ayrılana kadar hergün değişik bir çadırda ağırlanmıştı. Çadırların içindeki eşyalar muhteşem şeylerdi. Bu sırada bir Sasani sefiri İstemi Yabgu’yu Talas’ta görmek istemiş, fakat o önemsenmeyerek baştan savılmıştı. Çünkü İstemi Yabgu Türk Kaganlığı tarafından vazifelendirilen elçilerin öldürülmesinden dolayı son derece kızgındı. Farslar, Türklerden yüz bulamayınca Çinlilerle anlaşma yapmayı denedilerse de, ondan da bir sonuç alamadılar. Yabgu, Bizans elçisini Sasanilere karşı yapılacak bir sefere de götürmeyi düşünmüşse de, onun yanına Türk elçilerini katarak, geriye yolladı.
Türk tarihi ve kültürü için çok önemli olan, Bizans elçilik heyetinin hatıraları daha sonra yayınlanmıştır. Bu notlarda Türk sosyal hayatı çok renkli bir şekilde anlatılmaktadır. Özellikle İstemi Yabgu ve onun ikametgahına ait bilgiler oldukça kıymetlidir. Nihayet yukarıdaki siyasî faaliyetler neticesinde, 571 yılında Sasani-Bizans çatışması başladı. Bu savaşlar aşağı-yukarı yirmi yıl kadar sürdü. Böylece İran da, Kök Türk Kaganlığını küçümsemenin cezasını çekmiş oldu.
Her ne kadar batıdaki bu olayların gerçekleşmesinde İstemi Yabgu başrolü oynuyor gibi görünüyorsa da, onun Mo-kan’dan habersiz hareket ettiğinimdüşünmemek gerekir. O, mutlaka esas kagan olan yeğenine yaptığı herşeyi haber veriyordu.Bu arada Bizans’tan Kök Türklere elçi olarak gelen Zemarkhos, Tamga Tarkan adlı bir Türk elçisiyle birlikte, yanlarında Sogdlu Maniakh’ın oğlu da olduğu halde Bizans’a doğru yola çıktılar. Bu Türk elçilik heyeti oldukça kalabalıktı. Onlar Kafkasya’da, Kuban civarlarına geldiklerinde İranlıların pusularıyla karşılaşmışlarsa da, Tölöslerin batı kolu olan Ogurların yardımıyla bu kötü durumdan kurtuldular.
Buna karşılık Bizans ikinci bir elçilik heyetini 576 yılında, Valentinos’un başkanlığında Kök Türk ülkesine gönderdi. Bu sırada Kök Türklerden kaçan Avarlar, Bizans imparatorluğu sınırlarında bulunuyorlar ve onlarla müzakereler yapıyorlardı. Bizans elçisi Valentinos 576’da, Aral Gölü bölgesinde Türk Şad tarafından karşılandı. Sefirler, Doğu Roma’da taht değişikliğinin olduğunu ve eski dostluk ilişkilerinin sürdürülmek istendiğini söyledilerse de Türk Şad, Bizans’ı Kök Türklerin düşmanı olan Avarları korumakla ve kılıçlanarak değil, atların ayakları altında karınca gibi ezilerek öldürülmeyi hak eden bu kavme barınacak yer vermekle suçluyordu.
Bu sırada İstemi Yabgu da ölmüş bulunuyordu (576). Türk Şad onları babasının yerine geçen ağabeyinin yanına gönderdi ve büyük bir ihtimalle Valentinos da, onun cenaze merasimine katılmıştı. Bundan bir müddet sonra Türk orduları Kırım bölgesini zaptettiler (580’ler), fakat az bir zaman sonunda buradan çekilmek zorunda kaldılar. Herhalde buna sebep, kaganlığın içerisinde ortaya çıkan taht mücadelesiydi.
Yabgu unvanını taşıyan İstemi, kuruluştan hemen sonra devletin batı kısmına, yani On Okları yönetmek üzere gönderilmişti. Onun merkeze bağlı bir şekilde faaliyet göstermesi devletin güvenini artırıyordu. Devletin batı kanadının idaresinde, ölümünden sonra yerine oğlu Tardu (576-603) görev aldı. Ama hiçbir vakit babasının yerini dolduramadı. Bilge Kagan’ın söylediği üzere, maalesef oğullar artık babalarına benzemiyorlardı. Böylece İstemi Yabgu’nun ölümüyle, Türk Devletinin doğusu ile batısı arasında kurulmuş olan güven ve işbirliği derin bir yara aldı.
Comments
Post a Comment