Skip to main content

“Anın Yaşanması” Neden Mümkün Değildir?

 “Anın Yaşanması” Neden Mümkün Değildir?

Sıklıkla kullanılan “anı yaşamak”, “anda kalmak” benzer biçimde deyimlerin anlamı, çoğu zaman ne olmadıklarının izahıyla açıklanmaya çalışılır. Bu izaha göre; insanın geçmişte olanları düşünmesi ya da gelecek planlarına dalması, “anı yaşamayı” engeller. Bunu öne süren öğretilere bakılırsa; adamın mutlu olabilmesi için, anda kalması ve anı yaşaması şarttır. Anda kalmayı sağlayacağı iddia edilen birçok tekniği denemiş olmama rağmen anda kalmayı başaramadım. Sonra John Mayer‘in “Clarity” adlı şarkısını duydum. Bir bilişsel psikolog olmadığı biçimde Mayer, şarkısında anı yaşamı sürdürmenin katiyen olduğunu görkemli bir şekilde dile getirmişti. Şarkı, yanılanın ben olmadığıma dair içimde bir umut yeşertmiş olsa da esasen bu makaleyi yazma nedenim, aynı gerçeği bilim dünyasının da doğurlaması oldu.







Anı hayata devam etmenin neden olası olmadığını merak ediyorsanız okumaya devam edin.


Homo-Prospectus’un yazarı psikolog ve Martin Seligman, kitabında Homo sapiens’in aslen “Homo Prospectus” olarak adlandırması icap ettiğini öne sürer. Çünkü Seligman’a göre; insanı öteki hayvanlardan ayıran en mühim hususiyet “ümit” etmesidir. Umut etme yeteneğimiz, geleceği düşünmemize, gelecekle alakalı planlar yapamamıza, alet üretmekten, dil gelişimine kadar medeniyetimizin tüm unsurlarını ortaya koyabilmemizi elde etmiştir.


Seligman’ın prgamatik açınma alanındaki araştırması, yaşamı an be an yaşadığımızı düşündüğümüz, gözlerimizi dört açıp etrafımıza bakarken bile beynimizin nezaret ve planlama aktiviteleri ile meşgul bulunduğunu ortaya koymuştur.

Anılar yeniden oluşturulmaz tekrar yapılandırılır: Hafıza araştırmaları göstermiştir ki bellek, verilerin rastgele depolandığı bir sistem değil, ileride lazım olabilecek bilgilerin depolandığı alandır. Bu nedenle hafıza, sadece beklenmedik şeyleri depolar. Gelecek hiç bir vakit geçmişin bir kopyası olmayacağına gore bir deneyimin kilit unsurlarını yahut özünü kaydetmemiz yeterlidir. Böylece gerek olduğunda, bu kilit unsurları bir rehber gibi kullanabiliriz. Böylesi bir genelleme şu demek oluyor ki tabiri caizse bilgi sıkıştırması, belleğimizin ekonomik kullanımını sağlamaktadır. Elinde ancak temel unsurların verisini tutan beynimiz, anıyı hatırlamak istediğinde, temel unsurlara bakarak anıyı yine yapılandırır. Belleğin bu epizodik yapısı sebebiyle hatıra her anıldığında, anılma sebebine de bağlı olarak birazcık değişebilir. Bunu jüri önünde görülen bir mahkeme oturumuna benzetebiliriz. Yeni kanıtlar ve yeni tanıklar ortaya çıktıkça jüri üyelerinin gözünde canlandırdığı olaylar örgüsü de değişmiş olur. Ancak yararcı bakış açısına göre; bu bir kusur değil bilakis üstün bir yetenektir. Bu hususiyet sayesinde, hafızamızı hem şimdiki hem de gelecekteki durumlara müsait olarak kullanabilme olanağına kavuşuruz. Hatırlamanın bu tekrar yapılandırıcı doğası “anda kalmayı” engelleyen bir başka unsurdur. Beynimiz devamlı olarak yapılandırma işi ile meşgulken tüm dikkatimizi o ana yoğunlaştırmamız olası değildir.

Hatırlamanın yapılandırıcı etkisine benzer halde hayal kurma da bir tür yapılandırmadır, hatta bu yapılandırma sebebi ile gerçekeleşenn nöral işlemler, fMRI ile yapılan görüntülemelerde de tespit edilebilmektedir.


                

Yaşadığımız vakaları hatırlarken beynimizde o vakaları kişisel verilere dayanarak simüle ederiz. Bunun yanı sıra frontal korteks de geleceği öngörme şeklinde hiç bırakamayacağı ciddi bir işle göreve getirilmiştir.

SEF ve Üstbiliş: Beynimizde “Tamamlayıcı Görme Alanı (Supplementary Eye Field, özetlemek gerekirse SEF)” ismi verilen, çevremizdeki beklenmedik konum ve olayları ayrım etmekte uzamanlaşmış olan bir alan vardır. Bu alan, izlenimlerimizi dürtüsel olarak tamamlar ve kavrama yeteneğimizi nezaret altında meblağ. Bireyin kendi bilişsel süreçlerini test edebilme ve yönlendirebilme yeteneği olarak tanımlanan bu özelliğimize üst biliş denir. Üst biliş bir nevi fikir üstüne düşünme anlamına gelir. Konu ile alakalı araştırmalar, üstbilişin, insana ve öteki primatlara gelecekle alakalı karar alma ve kararlarını değerlendirme imkanı sunduğunu göstermiştir. Beklenmedik bir vakayla karşılaştığımızda beynimizdeki tamalayıcı görme alanı, gözlerimizi hızla hareket ettirmemize yol açar. Bu refleksif hareket ise beynimizin, naturel dinlenme gibi olmaktan (Default Mode Network kısaca DMN) hemen çıkmasını sağlar. (Not: Zihnimizi yoğun olarak kullanmamız gereken bir işlem sırasında dikkatimiz dağılırsa da zihnimiz DMN’ye girmiş demektir.) Ancak pratik olarak tamamen boşta olduğumuzda dahi beynimiz geleceği tasarlamayı asla bırakmaz. Örneğin hayal kurarken yada sevdiğimiz bir müziği dinlerken kısaca bize kolay gelen eylemelerimizde dahi geçmişi düşünmeye gelecekle alakalı senaryolar tasarlamaya devam ederiz. İşte bundan dolayı deneysel psikolog ve bilişsel sinir bilim uzmanı Endel Tulving, hayal kurma eylemine, zihinsel zaman yolcuğu ismini vermiştir.

Türümüz geleceğe odaklanma şeklinde naturel bir eğilime haizdir. Genellikle depresyonun geçmişteki travmatik olaylardan kaynaklandığına inanılır. Oysa depresyonun en önemli nedeni geçmiş değil gelecektir. Gelecekle ilgili düşüncelerimizi durdurabilememiz neredeyse imkansızdır. Bu yüzden iyi planlamacılar, kaotik kaygı denizini düzenleme konusunda daha başarılı olur ve bu sayede bunu başaramayanlara nazaran daha sevinçli olma şansını elde ederler. Bu olgunun ileri seviyeleri sadece insanlar için geçerli olsa da daha düşük seviyelerde hayvanlar dünyasında da gözlenebilir. Çünkü hayvanlar duyusal organizmalardır ve hareketlerini sezgileri yönlendirirler. Örneğin sincaplar fındıkları, kışın geleceğini bildikleri için değil, içgüdüleri o şekilde söylediği için gömerler.

Bu fikirler; uzun zamandır kabul bulan “anda kalma”nın saadet getirdiği varsayımının çökmesine niçin olmuştur. İnsanın geleceği düşünmekten kaçınca saadet hislerinin ortaya çıkması ise belki de geleceğin nihayetinde “kaçınılmaz son”la yüzleşmekten korkmak vardır.


Kaynaklar:

Semantic Scholar

National Center for Biotechnology Information (NCBI)

Comments

Popular posts from this blog

HackME v8 Free Dowland

 

İnternet sitemizi blogumuzu arama motorlarına nasıl ekleyebiliriz?

Bu makalede arama motorlarında işletmenizi görünür yapmanın yolları ve sitenizi arama motorlarına kaydetme konusuna değineceğiz. Şimdi  Google ,  Bing ,  Yahoo ,  Yandex  gibi arama motorlarına sitenizi nasıl ekleyebileceğinize değineceğim. Sitenizi Arama Motorlarına Ekleyin Arama motoru , üzerinde yapılan aramalarda sitenizde yer alan içeriklerin taranarak gösterebilmesi için arama motorunun öncelikle sitenizin varlığından haberdar olması gerekir. Buna yardımcı olacak en sağlam yollarından biri sitenizi arama motorlarına manuel eklemektir. Bu işlem zorunlu olmamakla birlikte arama motorlarının sitenizi tanımasını ve dizinlere eklemesini hızlandırıcı, emin bir yoldur. Sitenizi Google Arama Motoruna Ekleyin Google  arama motoruna site eklemek çok basit. Yapmanız gereken sadece aşağıdaki adrese girirek  “url ve yorumlar”  alanlarını doldurarak kaydet butonuna basmak. Burada dikkat etmeniz gereken husus siteniz  http ,  https ,  w...

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği , ( Rusça :    Союз Советских Социалистических Республик   ( yardım · bilgi ) , Soyuz Sovetskikh Sotsialisticheskikh Respublik ,  /sɐˈjʊs sɐˈvʲeʦkʲɪx səʦɪəlʲɪˈstʲiʨɪskʲɪx rʲɪsˈpʊblʲɪk/ ; kısaca СССР, SSSR )  Sovyetler Birliği  ya da  SSCB  olarak da bilinir,  Rusya İmparatorluğu 'nın  1917 'deki Büyük  Ekim Devrimi 'yle yıkılmasından sonra aynı topraklar üzerinde kurulan ve  1991 'e değin varlığını koruyan devlet.  Avrupa 'nın doğu kesimiyle,  Asya 'nın kuzey kesimi boyunca yayılan SSCB, son yıllarında 22.403.000 km²'lik  yüzölçümüyle  dünyanın en büyük ülkesiydi.  Nüfus  bakımından da 293.047.571 ( Haziran   1991 ) kişiyle 3. sırada yer alıyordu. Aynı zamanda dünyanın başlıca siyasî ve askerî güçlerinden biri olan Sovyetler Birliği, batısında  Norveç ,  Finlandiya ,  Baltık Denizi , Polonya ,  Çekoslovakya ,  Macaristan ...